SÜMÜKLÜ TAŞ DEVRİCihan İşbaşı

Vee lambalı radyooo!.. Buzdolabı kapağında, çay bardağında rakı. Arkası kitaplıklı kanepe, horozlu zilli saat, duvarda CHP bayrağı, prize sıkıştırılmış ‘Deniz Gezmiş’ resmi, yer yatağı, kenarı arabacılık oynamaya müsait yollu halı, duvarda köpeklerin saldırdığı geyik, kahverengi soba, çay ve ilk öğrenilen Kevser suresi için aldığın Kayy-nan-naa Şekeri eşliğinde geliyor; Yeşil ördek gibi daldım göllere.

……………………..

Komşunun kızına aşıksın, acı çekeyim diye de söylemiyon. Pide almaktan nefret ediyon, tüpten deli gibi korkuyon, bir de maallenin sarroşundan… İki tekerlikliyi henüz süremiyon, bir küfür duymuşsun annenin kulağına anca söyleyebiliyon, her akşam “Marko başlıyaaa” diye bağırarak eve koşuyon, bütün silahların tahtadan ve feci tehlikeli bahçelere dalıyon! Küçük bişi çalmışsın (sucuk) 20 gün olmuş haaaala unutamıyon. Veee dünyanın ennn kötüsü olduğunu kimsse bilmiyooorrrr. Top patladı!

………………………

Koltuğa bırakılan bir çift şiş, güdümlü dayak terlikleri, komşudan çağrıldığın gurbet telefonları, özlemle bakılan;sırta asılan okul çantaları, tek çift ayakkabı, Ruhi Su plakları, Arpa Şehriye çorbası, unlu anne elleri, reçel kavanozları, buzdolabı üstü yufka yığınları, radyo tiyatroları, sokak ağıtçıları, bekçi düdükleri, tren garları, telli arabalar, çizgili çoraplar veee orkid demenin ayyıp sayıldığı gergin gümüşgünü dedikoduları ile birlikte geliyyyyoooooooorrrrr.

Tarama ucu sadece İstanbulda satılıyormuş! Anadolu’dakiler dandik “cibre ucu”…