1 EYLÜLCihan İşbaşı
İnsanı ne doğurur?
Şartları elbet… Öfkesi, yapamadıkları ve yapabileceğine inandıkları.
Elbette usta bir eldir tabloyu bitiren. Ama ya renkler, ya palet, ya ona değen fırçanın amansız sertliği ve naif yumuşaklığı! İnsanı ne doğurur?
Yol doğurmaz mı mesela? Yeniden ve yeniden yapmaz mı? Taşlar ve yolda rastladığı, az – çok yürüdüğü yoldaşlar. Sonra aynalar; rahat ve acımasız yansılarla doğurmaz mı? Attığın çığlıkları atarak ve ışıktan bacaklarını açarak yüzüne karşı yeniden, kanlar ve sular içinde çıkarmaz mı bir insanı öksürüklerle?
Ayna gibi iki ayrı ama aynı alemde, herşeyi farklı gerçekliklerle yapıp hiç şaşırtmayan adamlar, sanki bir rahimden doğmuş gibi kardeş sayılmaz mı?
İnsanı ne doğurur?
Yoklukları ve yoktan varettikleri doğurmaz mı? Emek, ter, sadakat, sevda, isyan, zulüm ve ilim… Daha yüzlercesinden zerrelerle dolu bir rahimden, çıkmaz mı insan?.. Gelmeden ve dahi geldikten sonra aynı zerreleri emenler kardeş sayılmaz mı?..
O zaman kardeşim doğdu bugün…
Nice yıllara.